İzmir depremi hepimizi derinden yaraladı. Ölenlere Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar dileriz.
Deprem gerçeğini hatırdan çıkarmadan, acilen yeni tedbirler alınması gerekiyor.
Depremin yaralarını sarmaya çalışırken, ekonomi verilerine bakıyoruz.
Döviz kurundaki artış hızla devam ediyor, Türk Lirası değer kaybediyor.
Bu değer kaybı enflasyonu artırıyor, insanların satın alma gücünü azaltıyor.
Ekonomik zorlukların üzerine bir de covit-19 salgını eklenince, hayat daha da zorlaşıyor.
Yapılan açıklamalar, insanlara ümit vermiyor, umut verecek çözüm önerileri de sunulmuyor…
Aslında ekonomide yaşanan problemler, geçmişten bu yana devam ediyor.
Süreç uzuyor, sorunların üstü örtülüyor.
***
Yaşı biraz ilerlemiş olanlar, rahmetli Prof. Dr. Erdoğan Alkin’i hatırlarlar.
Yaratıcı kişiliği, geniş espri gücüyle yazdığı ekonomi yazıları kolayca okunur, anlaşılırdı.
Milliyet gazetesinde 3 Nisan 1985 tarihinde yayınlanan yazısı, bugünlere de ışık tutabilirdi.
Bu anlayışla yazdığı yazıyı dikkatlice okudum ve inceledim.
Erdoğan Alkin hocamızın 35 yıl evvel sıraladığı maddeler, bugün hepimizin bildiği şeylerdi.
Bu yazı, 35 yıl öncesi ile bu günlerin ekonomi sorunlarını ve çözüm yollarını karşılaştırmak adına iyi
bir fırsat olabilirdi. İşte bu düşünceyle hocanın yazısını köşeme taşımaya karar verdim.
35 yıl evvel, bakalım ne demiş, Erdoğan Alkin hocam?
1. Faizleri tepeden inme kararla düşüremezsiniz.
2. Kur ayarlamalarını durduramazsınız.
3. Türk Parasını Koruma mevzuatındaki yumuşamayı tersine çeviremezsiniz.
4. İthalatı yeniden katı biçimde yasaklayamazsınız.
5. Üretime öncelik vererek, enflasyonu yavaşlatamazsınız.
6. Enflasyonu hemen durduramazsınız.
7. Kısa sürede gelir dağılımını düzeltemezsiniz.
8. İşsizliği azaltamazsınız.
9. Dış ticaret açığını kapatamazsınız.
10. Borçlanmaktan vazgeçemezsiniz.
11. IMF ile bozuşamazsınız.
12. Halkın ekonomi mantığına aykırı hiçbir şey yapamazsınız.
***
Bu yazının yayınlanmasının üzerinden 33 yıl geçtikten sonra, bir başka değerli ekonomi yazarı
Güngör Uras, Erdoğan Alkin hocamızın bu yazısını almış, okumuş, değerlendirmiş ve o da bir
yazı yazmış.
Rahmetli olan Güngör Uras hocamız ‘‘Ört ki ölem’’ başlığı ile köşesinde şöyle yazmış;
‘‘Yukarıda sıralanan 12 maddenin tamamı kendi mantık silsilesinde doğrudur.
Bu bir pakettir.
Bu paketi bölmenin, yarısını kabul edip, yarısını inkâr etmenin imkânı yoktur.
Basit anlatımıyla eğer siz elma ağacını diktiniz ise bu ağaç mutlaka elma verecektir.
Sakın ola ki bu ağaç acep armut verir mi, diye beklemeyiniz.
Elma ağacı dikenin alternatifi yoktur, meyvesi elmadır.
Elmanın alternatifinin armut olabilmesi için elma ağacını söküp, yerine armut ağacı dikmek gerekir.
Bir tarlada elma ağacı yerine armut ağacı dikmenin sistem veya ideoloji konularıyla ilgisi ve ilişkisi
olamaz. Serbest piyasa ekonomisinde; hür, demokratik, parlamenter rejiminde biri elmayı seçer,
biri armutu…
Öncelik taşıyan halkın tercihidir.
Halk elma mı istiyor, armut mu?
Önemli olan; halkın elma mı, armut mu şaşkınlığı arasında hiç aklına gelmeyen bir meyveyi, örneğin
ayvayı yememesidir.’’
***
İki değerli ekonomi profesörünün geçmişte yazdıkları yazıyı ve yorumlarını okudunuz.
Şimdi düşünmemiz lazım.
Elma mı, armut mu, yoksa ayvayı mı yedik?
Mehmet Ali Bayraktar
mab@malibayraktar.com