BEKİR COŞKUN (19.10.2020)

Zor iştir;
Gazeteci olmak, olayları ve gelişmeleri takip etmek, düşünmek, görüş oluşturmak.
Sonra bu görüşü, korkusuzca kaleme almak ve gazete köşesinde yayınlamak…
Açıklamalarım benim gibi amatör bir yazar için, kifayetsiz kalabilir.
Maksadım ahkâm kesmek değil, yazılarını severek okuduğum bir üstadı anmaktır.
Yazar olmak, gazetede yazmak, sevilerek okunmak, gündem oluşturmak, dahası bunu uzun süre sürdürebilmek, kalıcı olmak, vatansever olmak, başarılı olmak, hiç de kolay değildir. Bunları başarmış pek çok yazar vardır, elbette. Ancak bu günkü yazımızın kahramanı Bekir Coşkun’dur. 
O, bir gazeteciydi, bir üstat’dı.
Bir süreden beri akciğer kanseri tedavisi görüyordu.  
Kendisini dün ne yazık ki, kaybettik…
Sadece dostları ve ailesi değil, okuyucular, gazeteciler, doğaseverler, hayvan dostları, yazarlar-çizerler, velhasıl onu tanıyan herkes üzüldü. 
Geçtiğimiz Ekim ayında ‘‘Son Kırlangıç’’ başlıklı yazısında şöyle yazmıştı:
                  ***
        Son kırlangıç da geçti başımın üzerinden…
        Artık mevsim güz…
        Güz hüzün zamanıdır…
        Canım sıkılır kuşların gidişine…
        “Durun nereye, nereye” diye…
        Peşlerinden bağırarak koşasım gelir…
                            ***
        Güz hüzün mevsimidir…
        Bu ayrılık bana göre değil...
        Elimde beyaz mendil…
        Peşlerinden koşup “ağlamayın” diye diye…
        Tüm ıslak gözleri silesim gelir…  
                                      ***
Bekir Coşkun’un yazılarını okuyanlar; onun ne kadar naif, hassas, lafını sakınmayan, doğa ve çevre dostu, korkusuz bir yazar olduğunu bilirdi. Yazılarında basitliğe ve sadeliğe önem verir, mesajını açıkça ortaya koyardı. Demokrasiye inanır, hak ve hukukun yanında yer alırdı. Laik Türkiye, sevdalısıydı.
1945 yılında Şanlıurfa’da dünyaya gelmiş, memur bir ailenin çocuğuydu. 
Ankara Yüksek Gazetecilik Okulu’ndan mezun olmuştu. 
1974 yılında foto muhabiri olarak mesleğe atılmış, emniyet ve parlamento muhabirliği yapmıştı. 
Yazarlığa Günaydın Gazetesinde 9. Köy isimli köşesinde başlamıştı.
1987 de Sabah Gazetesinde, 1993 de Hürriyet Gazetesinde, 2009 da Habertürk Gazetesinde, 2014 yılında Sözcü Gazetesinde yazılarını yazan Bekir Coşkun, 2017 yılında kanser tedavisine başlayınca yazılarına bir süre ara vermişti. Hastalığına rağmen yazmayı bırakmadı. Sağlığı el verdiği sürece, köşesinde okuyucularıyla buluştu. Vefatı sonrasında pek çok taziye yazısı yazıldı.
        Çağdaş Gazeteciler Derneği;  ‘‘Zor zamanların gazetecileri denince akla gelen ilk isimlerden, kalemini her zaman yapıcı ve dayanışmacı amaçlar için kullanan, demokratik laik bir Türkiye yolunda yazan konuşan duayen gazeteci Bekir Coşkun’u kaybetmenin üzüntüsünü paylaşıyoruz’’ açıklamasında bulundu. 
Gazeteci Deniz Zeyrek; ‘’Sadece insanın değil, yuvasız kuşun, sahipsiz köpeğin, baltanın hedefindeki ağacın, çiçeğin, böceğin, hakk’ı hukuku için mücadeleyle geçti ömrü. Dağları, ovaları, ırmakları, denizleri ve insanları anlattı bıkmadan. Seni çok özleyeceğiz. Rahat uyu kelimelerin efendisi.’’ diye yazdı.
Avukatımı istiyorum, Dövlet, Pako’ya Mektuplar, Ben Pako, adında yayınlanmış 4 adet kitabı olan Bekir Coşkun, halk adamıydı, halk için yazardı. 
        Hoş bir seda bıraktı, bu gök kubbede.
        Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın…

Mehmet Ali Bayraktar
mab@malibayraktar.com