COVIT-19 (16.03.2020)

Bütün dünyada alarm zilleri çaldı. Önceleri ciddiye alınmayan virüs tehdidi, neredeyse tüm ülkelerde tedbir alınmasına yol açtı. Dünyada yaşam, bir anda şekil değiştiriverdi. 
Bir numaralı öncelik, sağlık oluverdi… 
Gerekli tedbirler alınmaya çalışılıyor. Bu beladan kurtulmak için tüm insanlığın duyarlı olması, dayanışma içinde olması ve mücadelenin top yekün yapılması gerekiyor. Bir ülkenin, bir toplumun, bir bireyin değil, hep birlikte yapılması gereken bir mücadeleden bahsediyoruz.
Mevsimlerin değiştiğini, bazen kış, bazen de yaz mevsiminin gelmek bilmediğine şahit oluyoruz. Ani yağmurlarla sele teslim oluyoruz. Aşırı sıcağa ya da aşırı soğuğa dur, diyemiyoruz. Virüs ile hemen baş edemiyoruz. Her şey ani oluyor, etkisi de güçlü oluyor.
Bu durum yaşamımızı etkiliyor, felaketlere yol açıyor, tarımsal üretime zarar veriyor, sağlık sorunlarına neden oluyor. İşin ilginç tarafı tüm bunlara duyarsız kalıyor, hiçbir şey yokmuş gibi davranıyoruz. Küresel ısınmayı görmüyor, sanki akademik tartışmaymış gibi algılıyoruz. 
Gerçek şu ki; bu durum kısa sürede düzelmeyecek. Çünkü küresel ısınma, dünyamızı çok ciddi şekilde tehdit ediyor, gelecek yıllarda bu tehdidin daha da artacağı anlaşılıyor. Ülkemiz de bundan nasibini alacak. Çünkü süratle ısınan coğrafi kuşak üzerindeyiz. Isı değişikliği sağlığımızı bozacak, yaşam tarzımızı, tarımsal üretimimizi ciddi şekilde değiştirecek. Daha önce olmayan bakteri ve mikroplar üremeye, hastalıklara yol açmaya, insan sağlığını tehdit etmeye başlayacak. Tıpkı, yaşadığımız covit-19 virüsünün, salgın haline dönüşmesi gibi… 
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump, küresel ısınmaya ve iklim değişikliğine inanmadığını söylüyor, o nedenle bu konudaki anlaşmalara imza atmaya yanaşmıyor. Ancak bilimsel gerçekler ortada duruyor. Dünyamız ısınıyor. Doğal afetler, felaketler, salgınlar artıyor.
Bilimsel modeller, Kyto protokolünde öngörülen karbondioksit indirimleri gerçekleşse bile, önümüzdeki yıllar gezegenimiz ısısının 2 ila 4 derece artacağını ortaya koyuyor. Uzmanlar ısınmanın Güney Avrupa’da, başka yerlerde olduğundan daha çabuk hissedileceğini açıklıyorlar. Antalya, Adana ve Mersin’de yazların daha da sıcak geçeceğini, önümüzdeki 20 yılda buralardaki yaşamın yaz aylarında dayanılmaz bir hal alacağını söylüyorlar, insanların kendilerini buna göre hazırlamalarını istiyorlar.
ABD’nin Meksika Körfezi’nde yaşadığı Katrina Kasırgası’nı, Uzak Doğu ülkelerinde yaşanan tsunamileri, Avustralya’da ve Amerika’da yaşanan orman yangınlarını, aşırı yağış sonrası oluşan selleri, Çin’den yayılan Covit-19 virüs olaylarını, televizyondan bir film gibi izliyoruz, sonra halimize bakıp şükrediyoruz. Bir türlü duyarlı davranıp, harekete geçemiyoruz.
Doğal felaketleri ve virüs vb. salgın hastalıkları, daha fazla yaşayacağımız çok açıktır. Dolayısıyla bireylerin, toplumların, hükümetlerin, uluslararası kuruluşların, iklim ısınması ve iklim değişikliğinin önüne geçecek önlemleri bir an önce alması şarttır. Fırtına, yağış, yangın, tsunami, deprem ve salgın hastalıklara karşı, tüm insanlığın hazırlıklı olması gerekmektedir.
İnsanlar kendilerini hazırlamazlarsa, bu bağıra çağıra gelen felakete duyarsız kalırlarsa, “iklim mültecileri” deyimi gerçek olacaktır. Avusturya’ya veya Kartalkaya’ya kayak yapmaya gidenler, hayal kırıklığına uğrayacaklar, Kuzey ve Güney Avrupa insanları Orta Avrupa’ya veya daha soğuk başka bölgelere göç etmeye başlayacaklardır. Dahası, salgın hastalıklar peşimizi bırakmayacak, insanlığın dengesi bozulacaktır.
Küresel ısınma ve iklim değişikliği, dünyada yaşayan canlıların en önemli sorunudur. Çözümü de ortak sorumluluktan geçmektedir. Tüm ülkeler ortak hareket etmeli, küresel ısınmaya yol açan karbondioksit emisyonlarını en aza indirmelidir. Aksi halde, doğal felaketler ve salgın hastalıklar hızla artacak, tüm canlıların yaşam alanı daralacaktır.
Yaşanabilecek bir dünyayı paylaşmak için, gereken tedbirleri alalım ve uygulayalım.
Gidecek başka gezegenimiz yok, unutmayalım.

Mehmet Ali Bayraktar
mab@malibayraktar.com