"Halife Harun Reşit'in bir bahçesi varmış.
O bahçesinde de çok sevdiği bir de gül fidanı varmış.
Bir gün bahçıvanına şöyle demiş:
"Bu fidana gözün gibi bak.
Güzel bir gül tomurcuklanıp da açıldığında bana haber ver."
Bahçıvan geceleri bile gider, kontrol edermiş fidanı.
Bakışlarından bile sakınır, üzerine titrermiş.
Geceleri rüyalarına girdiği bile olurmuş. O da sevmeye başlamış fidanı.
Tomurcuklar çıkmaya başlamış.
Hele bir tanesi varmış ki, diğerlerinden çok daha güzelmiş.
Günlerden bir gün, o güzelim tomurcuk açmış ve insanın bakmaya kıyamayacağı kadar güzel bir gül oluvermiş.
Bahçıvanın kalbi pır pır atmaya başlamış, içi içine sığmaz olmuş.
"Hemen gidip halifeye haber vermeliyim" diye düşünürken, kuşun birisi o gülün üzerine konup başlamaz mı yapraklarını gagalamaya…
Bahçıvan bağırmış kuş kaçsın diye.
Yerinden ok gibi de fırlamış. Ama nafile…
Mahvolmuş o nadide çiçek.
Nasıl haber versin halifeye? Nasıl izah etsin?
"Yalan söylemiyorum ya," demiş bahçıvan.
"Gider anlatırım durumu olduğu gibi."
Varmış Harun Reşit'in huzuruna. Anlatmış durumu gözyaşları içinde.
Halife büyük bir olgunluk içinde dinlemiş ve tek bir cümle sarf etmiş:
"Men Dakka Dukka!"
Ayrılmış huzurdan bahçıvan. Aradan zaman geçmiş. Bir gün görmüş ki, o
kuş bir yılanın ağzında can vermiş, aynı bahçenin içinde.
"Allah'ım sen ne büyüksün" demiş ve soluğu halifenin yanında almış.
Durumu anlatmış. Halifenin dudaklarında yine aynı cümle:
"Men Dakka Dukka!"
Aradan bir süre daha geçmiş.
Bahçıvan bahçede yürürken o yılan ayağına dolanmaz mı?
Kendisini sokacağından korkan bahçıvan, kafasını bedeninden ayırıvermiş yılanın elindeki kürekle. Gene halifenin yanına koşmuş.
Anlatmış durumu ve gene aynı cevabı almış:
"Men Dakka Dukka!"
Eyvah demiş bahçıvan. Galiba sıra bana geldi!
Gerçekten de öyle olmuş.
Bir zaman sonra, bahçıvan hiç istemeden kendisinden beklenmeyecek kötü bir iş yapmış. Halife de onu cezaya çarptırmış. Çarptırılmış çarptırılmasına ama gel gelelim bizim bahçıvan yerinde duramaz, zıplar durur, bas bas da bağırırmış.
Israrla, Halifeyle acilen görüşmek istermiş…
Ne dedilerse olmamış ve sonunda çıkarmışlar halifenin huzuruna:
"Sana haksız bir ceza verildiğini mi düşünüyorsun?" demiş halife,
"Hayır" demiş bahçıvan.
"Benim derdim o değil. Ancak bana bunu reva gördüğünüz için, sıra size de gelecek. Onu hatırlatayım dedim...
‘‘ Men dakkadukka..."
Peki nedir ‘‘Men Dakka Dukka’’?
Kim birisine bir kötülük yahut iyilik yaparsa, ona o şey yapılır.
Kapı çalanın, kapısı çalınır.
Eden, bulur…
Mehmet Ali Bayraktar
mab@malibayraktar.com