EVET Mİ HAYIR MI? (23.01.2017)

Türkiye Büyük Millet Meclisinde anayasa değişikliği tartışmaları hayli hararetli ve olaylı geçti. Nihayet geçen hafta yapılan 2.tur oylama ile anayasa değişiklik tasarısı kabul edildi. Cumhurbaşkanının onayından sonra süreç işleyecek ve referanduma gidilecek. Muhtemelen Nisan ayında sandık kurulacak ve seçmenler sandığa giderek kararını verecek.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yaptığı açıklama ile; meydanlara giderek halkın evet demesi yönünde çalışmalara hemen başlayacağının işaretini verdi. Anlaşılıyor ki; Şubat ve Mart ayları referandum çalışmaları açısından hayli hareketli geçecek. Türkiye bu süreçte önemli bir yol eşiğinde olacak ve halkın vereceği karar yüzyılın dönemeci olacak.
Yüzyılın dönemeci diye yazınca, evvelce okuduğum bir kitabı hatırladım. Kitaplığımdan aradım, buldum ve tekrar okudum. Bir süreliğine de olsa, zaman tüneline girdim:
Atsuma Toyama, 1996-1999 yılları arasında Ankara’da Japonya Büyükelçisi olarak görev yapmış ve Türkiye hakkında bir kitap yazmış. Yazdığı bu kitap 2003 yılında Türkçeye çevrilmiş. 2004 yılında ‘‘Yüzyılın Dönemecinde Türkiye’’ başlığıyla yayınlanmış. İlgiyle okudum.
Büyükelçilerin görev yaptıkları ülkeler hakkında yazdıkları kitaplar genellikle olay yaratırlar. Bu kitap da oldukça ilgi görmüş ve diplomasi tarihinde önemli bir yer tutmuştur. Kitabın basım tarihten günümüze 12 yıl geçmiş olsa da Türk siyasetinde cumhurbaşkanın yetkileri konusunda yazdıkları, bu güne ışık tutmaktadır. Zira, büyükelçinin görev yaptığı tarihte Türkiye’yi nasıl ve ne şekilde değerlendirdiği, Türkiye hakkında irdelemeler yapılırken geriye dönüp bakılması gereken önemli bir kaynaktır.
Atsuko Toyama, kitabında cumhurbaşkanın yetkileri konusunda;
‘‘Türkiye’de cumhurbaşkanının yetkileri Amerika ya da Rusya’daki gibi çok geniş değildir. Çok önemli devlet iradesinin oluşturulmasında, kararları üyelerinin uzlaşmasına dayanan Milli Güvenlik Kurulu etkilidir. Bu kurulda belirlenen politikaları başbakan ve bakanlar kurulu hayata geçirir.
Azınlık partilerinden oluşan koalisyon hükümetleri devam ederken, meclis çalışmaları pek kolay değildir ve yasa tasarıları meclisten kolay geçmez. Zaman zaman siyasetin tıkandığı bile olur. Böylesi anlarda cumhurbaşkanının yetkilerini artırıp, Amerika’daki gibi başkanlık sistemini getirmek isteyen sesler de yükseliyor. 
Ancak, ilk cumhurbaşkanı Atatürk’ün cumhurbaşkanına verilecek büyük yetkilerin, zaman içerisinde kötüye kullanılma riski olduğundan, kesinlikle bu yetkileri sınırlandırmada ısrar ettiği söyleniyor.
Cumhurbaşkanının görev süresinin 7 yıl olması ve tekrar seçilemez olması da aynı şekildedir. Eğer bir cumhurbaşkanı üstün niteliklere sahipse tekrar seçilebilmesine imkân tanımayı öneren görüşler de bulunmaktadır. Ancak anayasayı değiştirip, cumhurbaşkanının yetkilerini genişletmek konusunda halk oldukça ihtiyatlıdır.
Mayıs 2000’de gerçekleştirilen cumhurbaşkanı seçimleri için, o zamana kadar çok popüler olan Sayın Süleyman Demirel’in tekrar seçilip seçilemeyeceği ülke içinde ve dışında yoğun ilgi toplamıştı. Ancak 7 yıllık görev süresinin uzatılması seçeneğini halk benimsemedi.’’ diyor, Japonya büyükelçisi…
Nereden nereye…
Büyükelçinin görev yaptığı tarihlerde Türkiye’de koalisyon dönemleri yaşanıyordu. Meclis karar almakta zorlanıyor, hükümetlerin ömürleri kısa oluyordu. Oysa Ak Parti’nin göreve gelmesinden günümüze neredeyse 15 yıl geçti. Bu süreçte hiç koalisyon yaşanmadı ve Ak Parti ülkeyi tek başına yönetti. 
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den sonra halkoyu ile cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanının yetkilerinin artırılması konusunda ısrarcı oldu. Başkanlık sistemi tekrar gündeme taşındı. Sonuçta Devlet Bahçeli’nin desteği ile başkanlık sistemi Mecliste kabul edildi.  Şimdi karar için millete gidilecek. Milletin kararı, Türkiye’nin geleceğini belirleyecek…
Evet mi, hayır mı?

Mehmet Ali Bayraktar
mab@malibayraktar.com