İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ (19.06.2017)

Son yıllarda mevsimlerin değiştiğini, bazen kış, bazen de yaz mevsiminin gelmek bilmediğine şahit oluyoruz. Ani yağmurlarla sele teslim oluyoruz. Aşırı sıcağa ya da aşırı soğuğa dur, diyemiyoruz. Her şey ani oluyor, etkisi de güçlü oluyor.
Bu durum yaşamımızı etkiliyor, felaketlere yol açıyor, tarımsal üretime zarar veriyor, sağlık sorunlarına neden oluyor. İşin ilginç tarafı tüm bunlara duyarsız kalıyor, hiçbir şey yokmuş gibi davranıyoruz. Küresel ısınmayı sanki akademik tartışmaymış gibi algılıyoruz. 
Gerçek şu ki; bu durumun geleceğimizi nasıl etkileyeceği hakkında yeterli fikir sahibi değiliz. Oysa küresel ısınma, dünyamızı önümüzdeki dönemde çok ciddi şekilde etkileyecek. Ülkemiz de bundan nasibini alacak. Çünkü süratle ısınan coğrafi kuşak üzerindeyiz. Isı değişikliği sağlığımızı bozacak, yaşam tarzımızı, tarımsal üretimimizi ciddi şekilde değiştirecek. Daha önce olmayan bakteri ve mikroplar üremeye, hastalıklara yol açmaya, insan sağlığını tehdit etmeye başlayacak.
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump, küresel ısınmaya ve iklim değişikliğine inanmadığını söylüyor, o nedenle bu konudaki anlaşmalara imza atmaya yanaşmıyor. Ancak bilimsel gerçekler ortada duruyor. Dünyamız ısınıyor…
Bilimsel modeller, Kyto protokolünde öngörülen karbondioksit indirimleri gerçekleşse bile, önümüzdeki yıllar gezegenimiz ısısının 2 ile 4 derece artacağını ortaya koyuyor. Uzmanlar ısınmanın Güney Avrupa’da, başka yerlerde olduğundan daha çabuk hissedileceğini açıklıyorlar. Antalya, Adana ve Mersin’de yazların daha da sıcak geçeceğini, önümüzdeki 20 yılda buralardaki yaşamın yaz aylarında dayanılmaz bir hal alacağını söylüyorlar, insanların kendilerini buna göre hazırlamalarını istiyorlar.
ABD’nin Meksika Körfezi’nde yaşadığı Katrina Kasırgası’nı, Uzak Doğu ülkelerinde yaşanan tsunamileri, Avrupa ve Amerika’da yaşanan orman yangınlarını, ya da tüm dünyada aşırı yağış sonrası oluşan selleri, televizyondan bir film gibi izliyoruz sonra halimize bakıp şükrediyoruz ama başka bir şey yapmıyoruz…
İşte bunun gibi pek çok doğal felaketi ülkemizde de hep birlikte yaşayacağımız çok açıktır. Dolayısıyla kendimizi hem bireyler, hem hükümetler hem de uluslararası kuruluşlar olarak iklim ısınması ve iklim değişikliğinin önüne geçecek önlemlere hazırlamalıyız. Gerek fırtınalı, yağışlı, gerekse daha sıcak günlere hazırlıklı olmalıyız.
İnsanlar kendilerini hazırlamazlarsa, bu bağıra çağıra gelen felakete duyarsız kalırlarsa, “iklim mültecileri” deyimi gerçek olacak. Avusturya’ya kayak yapmaya gidenler hayal kırıklığına uğrayacaklar. Kuzey ve Güney Avrupa insanları Orta Avrupa’ya veya daha soğuk başka bölgelere göç etmeye başlayacaklar...
Küresel ısınma ve iklim değişikliği ulusal değil, en önemli uluslararası bir sorun. Çözümü de ortak sorumluluktan geçiyor. Tüm ülkelerin ortak hareket etmesini, küresel ısınmaya yol açan karbondioksit emisyonlarının en aza indirilmesini zorunlu kılıyor. 
Emisyon azaltılması çabalarında ne yazık ki, Türkiye’nin ismi pek okunmuyor. Bu konuda toplumumuz üzerinde bir bilinç yaratılmamış ayrıca bu husus yasalarımıza yeteri kadar girmemiş. Üzerinde durulmamış, çalışılmamış… 
“Bunca sorun içinde bir de başımıza bu mu çıktı?” demeyin, ötelemeyin…
Neden mi?
Gidecek başka bir gezegenimiz yok da onun için...

Mehmet Ali Bayraktar
mab@malibayraktar.com