Çin’den tüm dünyaya yayılan, corona olarak anılan covit-19 virüsü insanlığın yaşamını değiştirmeye devam ediyor. Tüm ülkeler alarm durumunda.
Ülkeleri yönetenler birçok tedbiri arka arkaya almaya devam ediyorlar. Bu çerçevede ülkemizde de pek çok tedbir hayata geçirildi. Umarız ve dileriz ki, ülke olarak alınan tedbirlere hep birlikte uyarız. Umarız ki ve dileriz ki; alınan tedbirler işe yarar.
Tüm dünyada insanların evde kalması sokağa çıkmaması, kendilerini izole etmesi isteniyor. Sosyal mesafenin korunması, temizliğe dikkat edilmesi, sağlıklı beslenilmesi, bağışıklık sistemini artırıcı vitaminlerin alınması öneriliyor. Sürekli uyarılar yapılıyor…
Alınan tedbirlere rağmen salgın bir türlü önlenemiyor. Sağlık çalışanları ve kamu görevlileri, tüm güçleri ile mücadele ediyorlar. Neredeyse tüm ülkelerde maske ve solunum cihaz sıkıntısı yaşanıyor. Bunların daha çok üretilmesi için çalışılıyor.
Diğer taraftan virüse karşı ilaç ve aşı çalışmaları son sürat devam ediyor. Ancak şu anda salgını durduracak tıbbi bir çözüm yok gibi görünüyor.
İşin bir de ekonomi tarafı var. Eve kapatılan insanlar çalışamıyor, üretemiyor, para kazanamıyor. Siparişler iptal ediliyor. Fabrikalar bir bir üretime ara veriyor, çalışanlar evlerine gönderiliyor.
Tüm dünyada ekonomik faaliyetler duruyor. Uçaklar, otobüsler, trenler çalışmıyor. Duran ekonomi, şirketleri ve çalışanları zorluyor. Ülkeler birbiri ardına ekonomik destek programları açıklıyorlar. Olmayan kaynaklar bile devreye alınmaya çalışılıyor.
İnsanların evden internet yoluyla çalışmaları isteniyor. Çocuklara ve gençlere; televizyon ve internet aracılığı ile eğitim verilmeye çalışılıyor. Ne derece başarılı olunur, bilinmiyor. Evde kalanlar bunalıyor, psikolojik problemler yaşanıyor.
İşin bir de sosyal medya bölümü var. O kadar fazla, gereksiz, anlamsız haberler, yorumlar yayınlanıyor ki, insanın ‘‘pes doğrusu’’ diyesi geliyor. Öylesine yoğun bir bilgi kirliliği var ki, neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlamanız güçleşiyor.
İnsanların kafası karışıyor, bunalıyor, hasta oluyor.
Dolayısıyla sosyal medyada her bireyin sorumlu davranması gerekiyor.
Diğer taraftan ülkemizde başta sağlık çalışanları olmak üzere, fedakârca kamu görevi yapanlar var. Doktorlar, hemşireler, eczacılar, hastane çalışanları, temizlik görevlileri, market çalışanları, gıda tedarikçileri, hazır yemek sunanlar, güvenlik görevlileri ve daha niceleri…
Görevlilerden biri de muhasebeci ve mali müşavirler. Beyannamelerin verilmesi, Sgk işlemlerinin tamamlanması, İş Kurumu’na kısa çalışma ödeneği müracaatlarının yapılması, faturaların kayda alınması, bordroların oluşturulması, işletmelerin finansman yükünün hafifletilmesi, kredi ihtiyaçları için müracaatların yapılması gibi pek çok iş nedeniyle, muhasebeci ve mali müşavirler ofislerinde çalışmak zorundalar.
Ekonomi duraksamış olsa bile hayat devam ediyor. İnsan ihtiyaçları bitmiyor. O nedenle bu zor ortamda bile mali müşavirlere önemli yükler yükleniyor. Bu yükü hep birlikte taşımak zorundayız. Diğer taraftan Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan da bazı konularda anlayış beklemek durumundayız. Daha gerçekçi ve daha radikal kararları almalarını bekliyoruz.
Bakanlık, mücbir sebep hükümleri uygulanacak mükellefleri bir tebliğ ile belirledi. Bu listede; bazı sektörlerde yer alan mükelleflerin bulunmadığı görülüyor. Listede yer almayan mükelleflerin; beyan verme ve ödeme süreleri uzatılmadı. Bakanlığın bu kararını gözden geçirmesi, tüm mükellefleri mücbir sebep kapsamına alması ve ödeme sürelerini uzatması görüşündeyiz. Aksi halde uzatma verilmeyen mükelleflere haksızlık yapılmış olacaktır.
Ekonominin ve mükelleflerin durumu ortadır.
Devletimiz, mükellef ve sektör ayrımı yapmamalıdır.
Tüm mükelleflerin beyan ve ödeme sürelerini uzatmalıdır.
Unutmayalım; İnsanlık ciddi bir sınavdan geçiyor.
Mehmet Ali Bayraktar
mab@malibayraktar.com