Geçen haftaki yazımızda ekonomide reforma ihtiyaç var dedik. Yazımızı olumlu bulanlar olduğu gibi eleştirenler de oldu. Elbette her görüşe saygımız var.
Sıkışan işletmeler mahkemeye başvurarak konkordato ilan ediyor. Bunların sayısı hiç de az değil. Bunların yarattığı olumsuzluk, iş yaptıkları firmalara yansıyor, piyasada dalga etkisi yaratıyor. Dolayısıyla şirket borçlarının yapılandırılması için bir mekanizma kurulması gerekiyor.
Bu ihtiyacı karşılamak üzere BDDK, 15 Ağustos 2018 tarihinde bir düzenleme yapar. Bu düzenleme ile; yapılandırma öncesinde şirketlerin yaşayabilir olup olmadığının ölçülecek olması, bağımsız uzman görüşünün alınması, tüm yapılandırma araçlarının ihtiyaç duyulduğunda kullanılabilir hale getirilmesi, nitelikli çoğunlukla karar alınabilmesi, taraflar için bağlayıcı olması, karşılık düzenlemesi ile bankalar için sisteme katılımın teşvik edilmesi hedeflenir. Bunlar elbette önemli adımlardır ama yeterli midir?
Geçen hafta sonu, Denizli Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü toplantı salonunda KPMG Yeminli Mali Müşavirlik A.Ş. “Finansal Yapılandırma, Vergi ve Sosyal Güvenlikte Gündem” konulu bir seminer düzenledi. Konuşmacılar Türkiye’de ve dünyada yaşanan finansal yapılandırmalar hakkında sunum yaptılar. Bakın krizde kurumlar ve ülkeler neler yapmışlar?
Dünya Bankası prensiplerine göre; Etkin ve iyi işleyen bir modelde her şirket yapılandırılmaya çalışılmamalı, hem borçlu hem de alacaklı için sisteme katılmayı teşvik edecek destek ve düzenlemeler içermelidir.
Avrupa Birliği yaklaşımına göre; mahkeme dışındaki çözüm modelleri geliştirilmeli, üye ülkeler arasında koordinasyon sağlanmalıdır. Bu anlamda Avrupa Birliği; önleyici erken yapılandırmaların desteklenmesini, diğer alacaklıların haklarının korunmasını, kurtarılamayacak şirketler için hızlı tasfiye süreci sağlanmasını, sürecin esnek olmasını, yeni finansmana ilişkin düzenlemeleri içermesini, süreci izleyen, veri tutan ve raporlayan bir kurum oluşturulmasını öneriyor.
Konuşmacılar Avrupa ülkelerinde yaşanan krizler ve sonrasında yapılan çalışmalar hakkında da kısa bilgiler verdiler. Bu bilgiler bizim görüşlerimizle örtüşüyor, ekonomide finansal yapılandırmanın ne denli önemli olduğunu gösteriyor.
Hatırlayalım; bundan tam 10 yıl önce yani 2008 yılında dünya ekonomisi krize girmişti. İspanya ekonomisi 2008 yılında krize düştüğünde milli gelir düşmüş ve işsizlik önemli oranda artmıştı. İspanya ekonomisi Avrupa Birliği üyeliği döneminde inşaat sektörüyle ve içe dönük olarak büyümüştü. Sonuçta cari açık patlamıştı. Tıpkı bizim ki gibi…
KPMG’ nin sunumundan aldığım bilgiye göre; 2004 yılında İspanya’da gayrimenkul balonu zirve noktasındaydı. Bankalar aşırı borçluydu. Kredilerin yüzde 50’si inşaat ve gayrimenkul şirketlerinde idi. 2008 yılına gelindiğinde binlerce şirket temerrüde düştü. Altyapı ve uzman eksikliği nedeniyle yeni sistem işlevsiz kaldı.
2009-2015 yılları arasında yasalar 8 kez değişti. Yeni bir mekanizma kuruldu. Mahkeme dışında uzlaşma ana yöntem olarak kabul edildi. Müzakere dönemi için kısıtlı süre ancak hukuki koruma sağlandı. Onaylanmış kollektif anlaşmalarla mahkeme sadece yerindelik, iyi niyet kuralları ve oylama usulleri açısından değerlendirme yaptı. Kreditörler de doğrudan başvuruda bulunabildi. Anlaşmaların geçerliliği için yüzde 51 yeterli sayıldı ancak tüm alacaklıları ve karşı çıkanları bağlamak için yüzde 60-80 arası onay alınması şart koşuldu.
Bugün yani 10 yıl sonra İspanya ekonomisinin toparlandığını, milli gelirin arttığını, işsizliğin krize göre azaldığını görüyoruz. Bu krizden nasıl çıkmışlar, nasıl başarılı olmuşlar?
İspanyol Yetkililere göre; İspanya ekonomisi yapısal reformlarla toparlanmış. Bunun için önce mali sistemi düzeltmişler, bütçe açığını yüzde 10’dan yüzde 4’e indirmişler, iş kanununu değiştirmişler, ihracatlarını artırmışlar ve sonunda cari fazla vermişler.
Yani, ekonomide yapısal reformlarını tamamlamışlar ve ihracatla büyümüşler.
Buradan bir ders çıkarmak ve tecrübelerden istifade etmek gerekmez mi?
Türkiye, ekonomide yapısal reform yapmalı ve ihracatla büyümelidir.
Mehmet Ali Bayraktar
mab@malibayraktar.com